İnsan hayatında birçok evreden geçiyor. Bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik derken bir de bakmışsınız bir insanla hayatınızı birleştirip, yepyeni bir hayata başlarken buluyorsunuz kendinizi. Kimi evleneceği kişiyi uzun zamandır tanıyor, kimisi ise kısa bir sürede evlilik kararı alıyor. En nihayetinde, öyle ya da böyle karşılıklı bakışmalar, kelebek uçuşmaları, el terlemeleri, kalp çarpmaları oluyor. Mutsuz evliliklere baktığımızda bile başlarda bu güzelliklerin yaşandığı bir dönemi görebiliyoruz.
Yolu birlikte yürüyeceğimiz insanı alıyoruz yanımıza. Önce birlikte yaşamaya alışma çabası. Eviydi, eşyasıydı, alışverişiydi, faturasıydı… Oradan oraya giderken hem biraz stres hem de yetişkin olmanın verdiği hafif bir gurur oluyor üzerimizde. Başlarda yanımızdakine dönüp kaçamak ve tatlı tebessümlerimiz kısa bir süre devam ediyor. Önümüzde koşacağımız uzun bir yol bizi bekliyor. Sonra belki yeni telaşlar ekleniyor hayatımıza. İş, çocuk, aile problemleri, ekonomik planlar meşgul ediyor gündemimizi. Yanımızdaki kişi ile hep önümüze bakar oluyoruz. Yan yanayız ama hep öne doğru koşuyoruz. Artık aynı evin içinde aynı amaçlar için hareket eden, önüne bakmaktan birbirine bakmaya fırsat bulamayan iki insan haline geliyoruz. En son ne zaman hayat arkadaşınızın gözlerinin içine 30 saniye kadar aralıksız bakabildiniz hatırlıyor musunuz?
Çiftlerin bir şeylerin yolunda gitmediğini fark ettiklerinde, hatta bunu konuşmak istediklerinde bile arka planda hep bir meşguliyetleri olduğunu görüyoruz. Sorunlarını anlatırken bile birisi telefonda işten gelen bir mesaja cevap verirken, diğeri kendisine atıştırmalık bir şeyler hazırlıyor ya da çocuğu ile ilgileniyor olabiliyor. Sorunlarımızı çözmek için bile önümüze bakıyoruz, yanımıza değil. Oysa başta önümüzdeki yolu yanımızdaki ile inşa etmedik mi? Bu yolu anlamlı kılan yanımızdakinin varlığı değil miydi?
Her şey bir bakışmayla başlar ve gözden ırak olan gönülden ırak olmaya mahkumdur. Tüm bu hengamenin içinde, bu koşuşturmacada savurulurken, yanınızdakine baktığınız kadar varsınız, o kadar mutlusunuz, yaptıklarınız ise o kadar anlamlı. Hayat önünüzdeki yoldan ziyade, o bir çift gözün içinde. Ve bunu en başta seçen bizdik.
Şimdi oturup düşünelim. En son ne zaman durup yanımızdakine baktığımızı, birlikte bu yola çıktığımız zamanları konuşup o güzel heyecanları yad ettiğimizi, birlikte aştığımız engelleri, sevinçlerimizi, hüzünlerimizi... Sonra alalım o hep yanımızda duranı karşımıza, yol arkadaşımızı, sırdaşımızı, hayatımızın yarısını, belki de geri kalanını. Oturalım. Ellerimiz değsin ellerine, okşasın birbirini hafifçe. Fonda açalım Erol Evgin’in “İşte Öyle Bir Şey” şarkısını. Şarkı bitene kadar karşılıklı gözlerimizin içine bakmaktan başka hiçbir şey olmasın yaptığımız. Odada sadece o şarkının sesi, loş bir ışık. Dakikaların geçeceği o zaman aralığında ben size yapacağınız zaman yolculuğunun ve sevgi tazelemenin garantisini veriyorum.
Peki ya siz? Hayat akmaya devam ederken bakışlarınızı, önünüzden yanınızdakine çevirecek cesareti kendinizde buluyor musunuz?
Önceliklerimizi hatırlamak ve durup düşünmek için en doğru yerdeyiz sanırım. Bu güzel içerik için çok teşekkür ederiim. Devamını bekliyoruz :)