“Kalıtsal aile travmaları” son dönemlerde sıkça duymaya başladığımız bir kavram haline geldi. Oldukça dikkat çekici ve alışılmışın dışında olan bu kavramın Mark Wolynn tarafından “Seninle Başlamadı” adlı kitapla birlikte detaylıca ele alındığını görüyoruz. Peki nedir bu kavram? Bizi neden bu kadar çok ilgilendiriyor? Şaşırtıcılığının sebebi ne? Biz de bu kavramın derinliğine inelim mi biraz ne dersiniz?
Cevabı olmayan sorular…
Bu güne dek bir davranışınızın, belki gülüşünüzün, konuşmanızın, yürüyüşünüzün, tavırlarınızın bir akrabanıza benzetildiği bir dönem olmuştur illaki… Hepimizin oldu. “Aynı halasına çekmiş”, “Bak bak aynı dedesi gibi oturuyor.” tarzı cümlelere çok da yabancı olmasak gerek. Ancak şimdi size sadece fiziksel görünüm ya da huylarımızın değil de acılarımızın, travmalarımızın da nesiller boyu aktarabildiğini söylesem ne hissedersiniz? Wolynn’in kitabından yaşanmış bir hikayede Jesse adında genç bir kızın çok başarılı bir okul ve sosyal hayatı varken 19. Yaş gününün hemen ardından gece saat 03.30’da donarak ve titreyerek uyanmaya başlaması ile arayışı başlıyor. Jesse ne yaparsa yapsın ısınamıyor ve “Uyursam bir daha asla uyanamam” endişesi oluşuyor. Bu durum Jesse’nin bütün hayatını etkiliyor, okulu bırakmak zorunda kalıyor, spor kulüplerine gidememeye başlıyor, psikolojik destek için birçok uzmanla görüşüyor. En nihayetinde aile geçmişinde üşüme, uykuda olma ya da 19 yaşında olma durumunu içeren bir travma olup olmadığını araştıran uzman, günümüzden 30 yıl öncesinde Jesse’nin hiç tanımadığı bir amcasının kar fırtınasında donarak öldüğünü öğreniyor ve bu tespit Jesse’nin tedavi sürecinde bir dönüm noktası oluyor. Peki Jesse hiç tanımadığı amcasının acısını, hikayesini bile duymadığı halde nasıl yaşayabiliyor?
Kalıtsal aile travmalarına dair yapılan araştırmalar gösteriyor ki bazı sorularımızın cevapları bizde değil, ebeveynlerimizde değil, hatta onların ebeveynlerinde bile değil… Bir şeyi hatırlayamamamız onu unuttuğumuz anlamına gelmiyor. Travmaların üç kuşak boyunca aktarılabildiği söyleniyor. Düşünsenize babaannenizin annesinin yaşadığı bir travmanın izlerini taşıyor olabilirsiniz. Soyumuzdan bizlere miras kalan, genlerle aktarılan bazı durumları beden ve ruh sağlığımıza, aile ve sosyal yaşantımıza, iş hayatımıza farkında olarak ya da olmayarak yansıtıyoruz. Bilinçaltımızın kendisini duyurmak için ısrarcı olacağı göz ardı edilemeyecek bir durum.
Bu durumda kişinin önce genini şifalandırması gerekiyor diyebilir miyiz peki, bence diyebiliriz. Genimizi şifalandırmak içinse en önemli adım: affetmek. Bizden kaynaklı olmayan ancak çözümlenemediği için bize kadar aktarılan bu duyguların, bu davranışların sebebi, sahibi her kimse onu anlayabilmek ve affedebilmek. Mümkünse bu konu hakkında konuşup hissettiğimiz şey her ne ise olmasını istediğimiz şeye dönüştürebilmek. Kalıtsal aile travmaları kavramı aile danışmanlığı ve psikoterapi alanına yeni yöntemler ve yeni bakış açıları kazandırdı. Aile danışmanlığında kullanılan genogramın daha da genişlemesine ve derinleşmesine öncülük etti. İçsel dünyamızda çıkacağımız yolculukta yolumuzu aydınlatacak bir fener olacağından hiç şüphe yok gibi duruyor. Şimdi derin bir nefes alarak düşünme zamanı… Ben kimim, kimlerim? Bu hissettiklerim, benimle mi başladı?
Çok güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık. Hem bize yaşantımız hakkında sorular sordurduğunuz hem de farkında olmamızı sağladığınız için teşekkür ederiz. Ayrıca paylaşımlarınızın devamını bekliyoruz, sevgiler.
Kaçınılmaz dönüşümü yaşarken neyden dönüştüğünü bilmek, sonsuz sorulara cevap bulabilmek ne kıymetli. Farkındalığımıza ışık tutan bir yazı olmuş, her satırı ayrı ayrı çok değerli.
Elllerinize sağlık çok güzel noktalara, çok güzel ifadelerle değinmişsiniz. Söylemlerinizden şu kitap alıntısı aklıma geldi: Geçmiş, Faulkner'in söylediği gibi, geçmiş bile değildir; geçmiş, yalnızca şimdinin bir boyutudur.
Artı olarakta Hz. Adem'in hata yapan bir insan olması da dünya üzerinde hatasız hiçbir insanın olmaması hatta peygamberlerin bile küçük hatalara sahip olması dahi genetik aktarıma örnek gösterilebilir değil mi? Veya Habil ve Kabil'in şuanki insanoğluna aktarmış olduğu kötülük ve iyilik terimlerinin de genetik olduğunu söyleyebiliriz... Meleklerin hepsinin istisnasız günahsız itaatkar olmaları da genetik aktarım teşbihiyle meydana geldiğini de söyleyebiliriz bence aynı şekilde şeytanı da örneklendirebiliriz. Subhanallah... İlham olduğunuz için teşekkür ederim yazar hanım. Saygılarımla.